Demir: Kış kuraklığının etkileri kaçınılmaz olabilir
OMÜ Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, "Kış mevsiminde ülke genelinde yağışların azalması 'kış kuraklığı' endişesini artırmaktadır" dedi.
OMÜ Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, yaşanabilecek bir kuraklık tehlikesine karşı uyarılarda bulundu. İklim değişikliği ve yanlış su kullanımı nedeniyle bir kuraklığı tehlikesi olduğunu söyleyen Demir yaptığı açıklamada yapılması gereken önlemlere değindi. Özellikle tarımsal amaçlı su kullanımlarında yaşanan israfın çok büyük boyutlarda olduğuna değinen Yusuf Demir, Türkiye’nin sahip olduğu yarı kurak iklim koşullarından ötürü bir yandan 2023 hedeflerine odaklanırken diğer bir yandan su politikalarıyla ilgili yapılacak düzenlemeleri de ihmal etmemesi gerektiğini söyledi.
Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün hazırladığı kuraklık çeken ülkeler sıralamasından bahseden Yusuf Demir, “Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü (WRI) hazırladığı 'su riski' raporuna göre, Dünya nüfusunun en az dörtte birinin aşırı derecede susuzluk çektiği, birçok ülkede çeşme suyunun dahi verilemeyecek derecede kuraklık yaşandığı ortaya koyulmaktadır” sözlerini kullandı. Araştırma verilerinde Türkiye’nin en çok su sıkıntısı çeken 32. ülke olarak sıralandığı anlatan Demir, “Yapılan haritalama çalışmalarında Türkiye topraklarının yarısında aşırı yüksek ya da yüksek derecede su sıkıntısı çekildiği tespit edilmektedir” diye konuştu.
İklim değişikliğine bağlı kuraklık tehlikesine değinen Yusuf Demir, “Birleşmiş Milletler’in hazırladığı son rapora göre insanoğlu, bin bir farklı yolla gezegendeki kaynaklara ve doğal yaşama geri dönüşü olmayacak şekilde zarar vermektedir. Bu sürecin sonunda solunabilir havayı, içilebilir suyu ve verimli toprakları kaybetmemiz kaçınılmazdır” dedi.
Kış kuraklığı
Prof. Demir, iklim değişikliğinin Türkiye’ye olan etkisini ise, “Dünyada iklim değişikliğinin en çok etkilediği bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer alan Türkiye'de, kuraklık tehlikesi her geçen yıl daha fazla hissedilmektedir. Ülkenin önemli bölümünde kar ve yağmurun düzensiz yağması veya yeterli yağışın düşmemesi, hem tarım üreticilerini hem de iklim uzmanlarını endişelendirmektedir. Yaz mevsiminde bastıran sağanak yağışlar nedeniyle büyük kentlerde görülen sel faciaları ve ülkemizin değişik yerlerinde yaşanan doğal afetler giderek sıklaşırken, kış mevsiminde ülke genelinde yağışların azalması ise 'kış kuraklığı' endişesini artırmaktadır. Kış aylarının kurak geçmesinin yaz kuraklığından daha büyük bir tehlike olduğu uzmanlarca ortaya koyulmaktadır. Pek çok tarımsal faaliyet ve su havzalarının dolması için yağışların ağırlıklı olarak kış döneminde düşmesi istenmekte ve beklenmektedir. Son yıllarda artarak devam eden mevsim kayması ve suyun hidrolojik dönüşüm sürecindeki değişimler bu sene kasım ve aralık aylarında bariz şekilde kendini hissettirmektedir. Sürecin böyle devam etmesi halinde kış kuraklığının etkileri kaçınılmaz olabilir” sözleriyle anlattı.
Türkiye’nin alması gerek önlemler
İklim değişikliği ve kuraklık tehlikesine karşı Türkiye’nin alması gerek önlemler olduğunu söyleyen Prof. Dr. Demir, “Türkiye’nin kuraklığa karşı alması gereken önlemlerinin başında, Türkiye’nin enerji politikalarını, kentleşme stratejilerini ve tarımsal üretim yöntemlerini yeni döneme uygun hâle getirmesi gerekmektedir. Türkiye’de kuraklığın en fazla etkilediği alan hiç kuşkusuz tarımsal üretimdir. Özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi tarımsal üretim merkezlerinin yarı kurak bir iklime sahip olmasının yanı sıra yağışların azalması ve yanlış su kullanımı gibi nedenlerle gıda üretiminde ciddi azalmalar beklenmektedir. Araştırmalar dünyada yaşanan su sıkıntısını gidermek için 3 önemli konuya dikkat çekilmesi gerektiğini göstermektedir. Bunlar, tarım için gerekli suyun daha randımanlı kullanılması, şehirlerde boru şebekeleri arasına temiz su havzaları inşa etmek ve suyun da tıpkı kağıt ve plastik gibi yeniden geri dönüşümünü sağlamak” diyerek yapılması gerekenleri sıraladı.
"Su kaynakları beraberinde insani krizleri de getirir"
Su kaynaklarının beraberinde insani krizleri de getireceğini belirten Prof. Dr. Demir, “Hızlı şehirleşme ve sanayileşme gibi nedenlerle ortaya çıkan iklim değişiklikleri insanlık için hayati önem taşıyan su kaynaklarının tükenmesine ve kirlenmesine de neden olmaktadır. Yalnızca sosyal ve çevresel açıdan değil, aynı zamanda ekonominin sürdürülebilirliği açısından da kritik öneme sahip olan su kaynaklarının yetersiz ve erişilemez olması, birçok insani krizi de beraberinde getirmektedir” şeklinde konuştu.
"Tarımda kullanılan suyun yaklaşık yüzde 60’ı israf ediliyor"
Prof. Dr. Demir yaptığı açıklamada Türkiye’nin iklim koşullarının da göz önüne alınarak 2023 yılına giderken koyulan hedeflerde su politikalarının ihmal edilememesi gerektiğini ve özellikle tarımsal su israfına karşı, ”Enerji elde etmek üzere kullanımının yanı sıra su, içme suyu ve tarımsal üretim açısından da hayati önem arz etmektedir. Türkiye 2023 yılına yönelik öngördüğü hedeflerle uluslararası sisteme 'Ben de varım' mesajı verirken, bölgesindeki gelişmelerde üst sıralara çıkacak olan su kaynaklarına yönelik politikaları öteleme lüksüne de sahip değildir. Ülkemizin yarı kurak bir iklime sahip olduğu daima göz önünde bulundurulmalı, bütün su politikaları buna göre oluşturulmalı, özellikle toplam suyumuzun yüzde 70’inin tarımda kullanılması ve tarımda kullanılan suyun yaklaşık yüzde 60’ının israf edilmesi (80 milyon insanın 1,5 yılda evde ve sanayide kullandığı suya eşit su israf edilmektedir) nedeniyle, sulama ve tarımda su kullanımı ülkesel bir politika olarak değerlendirilmelidir” ifadeleriyle uyardı.
"Yerel yönetimlerde merkezi yönetimle koordineli su yönetim birimleri kurulmalı"
Prof. Dr. Demir bu konuda görevin yerel yönetimlere düştüğünü söyleyerek merkezi yönetimle yerel yönetimlerin bu konuda koordinasyon kurması gerektiğine değindi. Demir, “Su kaynaklarının sürdürülebilirliği hem dünya hem de ülkemiz için çok önemlidir. 2004 yılında çıkarılan Büyükşehir Belediye Kanunu ile su havzalarının korunması ve barajların yapılması görevi büyükşehir belediyelerine verilmiştir. Aslında bu kanun yerel yönetimlere büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Yerel yönetimlerde merkezi yönetimle koordineli su yönetim birimleri kurulmalıdır. Su problemine kriz yönetimi değil risk yönetimi mantığı ile yaklaşılması, bu bağlamda arz ve talebin doğru yönetilmesi, doğru yatırımların doğru zamanda yapılması önemlidir. Krizi yaşadıktan sonra yönetmek zordur ve maliyetlidir, ayrıca bedeli de ağırdır” şeklinde tavsiyelerde bulundu.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.