Faruk Yıldız: “Hepimiz kendi hikayemizi yazmaktan sorumluyuz"
Genç Yazar Faruk Yıldız, “Hepimiz kendi hikayemizi yazmaktan sorumluyuz. Eğer bunu yapmazsak başkalarının yazdığı hikayeleri yaşamak zorundayız” dedi.
Ödüllü Yazar Faruk Yıldız, Ali Fuat Başgil Kültür Etkinlikleri kapsamında bu yıl 6.’sı düzenlenen Çarşamba Kitap Fuarı’nda okurlarıyla bir araya geldi. “Hikaye Kurmak, Okumak ve Hayat” başlıklı söyleşide konuşan Yıldız, “Edebiyat insanla birlikte doğmuştur. İnsanoğlu kendi varlığını tanımlarken bile bir yaradılış hikayesine mecburdur. İlk insan ilk hikayedir. Dünya, kendi küçük hayat hikayelerimiz bir araya gelmesinden oluşan bir hikaye sayılabilir” dedi. "Hepimiz kendi hikayemizi yazmaktan sorumluyuz. Eğer bunu yapmazsak başkalarının yazdığı hikayeleri yaşamak zorundayız” diye devam eden Yıldız, “Bir hadiseyi okumak ve yaşamak arasında neredeyse hiçbir fark yoktur. Bu muazzam bir zenginlik sunar önümüze. Edebiyat bu gücü kullanarak ruhumuzda büyük devrimler yapmamızı sağlar. Hiç tatmadığımız acıları, yaşamadığımız hatıraları ve fark edemediğimiz fikirleri, dünyaları kendi ruhumuzda bulmamızı sağlar” ifadelerini kullandı.
"BU ANLAM BOŞLUĞUNUN İLK FARKINA VARAN EDEBİYATÇILAR OLDU"
20. yüzyılın insanı mutluluk konusunda kandırdığını savunan Faruk Yıldız, “Teknoloji, bilgi, maddi imkanlar... Bir süre insanoğlunun kurtarıcısı olarak görüldü. Ancak işlerin yolunda gitmediği, bir yerde bir eksiklik olduğu zamanla ortaya çıktı. İnsanoğlu büyük hikayesinde bir anlam boşluğu içine sürüklendi kısa sürede. Bu anlam boşluğunun ilk farkına varan edebiyatçılar oldu. Çağın en büyük fikir adamları düşüncelerini yazdıkları romanlarda izah etmeye çalıştılar. Albert Camus ‘Yabancı’, Kafka ‘Dönüşüm’, Jean Paul Sartre ‘Bulantı’... Bütün bu eserler aynı derdi dillendirmek için yazıldı. Bizde de Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü modern zamanın toplumumuzda yaşattığı travmayı en iyi anlatan eserlerden biri olarak örnek verilebilir” diye konuştu.
‘YARI AYDIN’ SORUNU
Türkiye’nin modernleşme sürecinde yaşanan sıkıntıların garip bir hikayesi olduğunu anlatan Yıldız, “2. Mahmud döneminde büyük bir Rum isyanı çıkar. İsyanda gizlice yardımlarından dolayı suçlu bulunan Fener Rum Patriği Gregoryus idam edilir. Böylece devletle arası açılan patrikliğin tercüme odasına kalifiye eleman yetiştirme geleneği sona erer. Tercüme odasında artık Müslümanlar vazife almaya başlar. Ancak zamanla bu odada çalışanlarda ezici ve güçlenen Fransız kültürünün etkileri ortaya çıkar. Cemil Meriç'in müstağrip diye tanımladığı bu yeni tip halka halka tüm topluma yayılır” dedi.
“Bugün şikayet edebileceğimiz bu sorun hala devam etmekte” diyen genç yazar, “Edebiyat eserlerinde de yer yer kendini bulmaktadır. Oğuz Atay'ın "yarı aydın" diye tanımlamaya çalıştığı olgunun temelleri tercüme odalarına kadar inmektedir” diye konuştu.
Söyleşinin sonunda Faruk Yıldız, okurları için kitap imzaladı.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.